vatandaşımıza tarih dersi

vatandaştan kasıt diamond temadır


Bizim cahil dinsizlerden ve cahil vatandaşımızdan başka dünyada islam tarihi ve islami ilimlerinin çeşitli sahalarına ait kitapları (hadis, tefsir vs.) usulsüzce ve tercümeler üzerinden inceleyip çeşitli hükümlere varan bir tek okumuş adam göremezsiniz? yoktur! tarihin temel esprisi tenkidtir. vatandaşımız rivayetleri herhangi bir tenkide tabi’ tutmayarak adeta tarih ilminin ırzına geçiyor. 


islam alimleri tefsir, tarih, hadis kitaplarını tavsif ve tenkid etmişlerdir. vatandaşımızın ise böyle bir derdi yokdur. biz müslümanlara ‘işinize geleni alıyorsunuz, gelmeyeni atıyorsunuz’ diye iftira eden vatandaşımızın, böyle bir derdi olmadığı kadar, herhalde tavsif ve tenkidden de hiç haberi yokdur. islam tarihi/islam kaynakları hakkında konuşan, bunlardan alıntılar yapan bir kimsenin nasıl olurda usul ilimlerinden hiç haberi olmaz. biz müslümanlar işimize geleni alıyorsak, te’lif edilen bunca usul kitabını nereye konumlandıracaksınız? bütün bunlardan da anlaşıldığı üzere ‘usul ve akıl kaidelerine istinad etmeden yapacağınız her tenkid çene yormaktan öteye geçmeyecektir. vatandaşımızın takipçileri dışında hiçbir müslüman usul ve akıl kaideleri dışında yapılmış tenkidleri ciddiye almaz. 


vatandaşımıza ve takipçilerine tarih dersi


islam tarihçilerini iki grupta mütalaa etmek mümkündür. (iki gruptan ibarettir de denemez, tarihçiler farklı kriterlere tabi tutularak incelenirse ikiden fazla da grup çıkacaktır) ilk grub sahabeye dil uzatmaktan çekinmeyen, selef alimlerimizi tahkir eden tarihçilerdir. bunlar arasında emevi devri tarihçisi ebu mihnef vardır. cerh ve ta’dil alimleri bu şahsı ‘güvenilir olmayan, hadisi kabul edilmeyecek’ kimseler arasına kaydetmişlerdir. 


türkçeye de çevrilen murucuz zeheb isimli kitabın müellifi mesudi de imamiye şiasından kabul edilir ki esasında ne olduğu dahi belli değildir. maliki fakihi ve muhaddisi ebubekir ibnül arabi kendisi hakkında bid’atçı hileci bir kimse olduğunu söylemektedir. bir diğer tarihçi de el-kelbi’dir ki bunun da naklettiği rivayetlerin terk edilmesi noktasında muhaddislerce ittifak derecesinde kanaat vardır. bir diğer tarihçi de ya’kubidir ki güvenilirlik bakımından önceki sayılanlarla arasında fark yoktur. bütün bunlar ‘bu adamların kitaplarını çöpe atalım demek değildir’. Bütün bunlar müslümanların bir usule/sisteme sahip olduğunun delilidir. dinsizler de bunlardan copy paste yapmadan önce bunları göz önüne almalıdır ki müslümanlar kendilerini bir nebze de olsa ciddiye alabilsinler. 


ikinci grup tarihçilere baktığımızda bunlar hakkında cerh ve ta’dil ulemasınca menfi bir söz görmediğimiz, güvenilir tarihçilerdir. Bunlar kitaplarına aldıkları rivayetlerin senetlerine bakmaksızın nakilde bulunan tarihçilerdir. bu grub tarihçi arasında vatadanşımızında elinden dilinden düşürmediği ibn cerir et taberi vardır. (tek bir tanede taberi yokdur), ibn kesir, ibn asakir gibi alimlerde bu gruba dahildir. bu tarihçiler ilme, yazıya (kayıt altına almaya) kıymet verdikleri için kendilerine ulaşan yahut kendilerinin ulaşabildiği kadar rivayeti toplayıp nakletmişlerdir. bunlar güvenilir kimselerdir fakat naklettikleri her rivayet sahihtir denemez. kaldı ki kendilerinin de böyle bir iddiaları yoktur. hatta taberi ön sözünde bunu zaten beyan etmektedir, hakeza diğerleri de her naklettikleri rivayetin sahih olmadığını söylemişlerdir. bu tarihçiler rivayetleri senedleriyle nakletmiş, gücü yeten ilmi olan sened ve metin tenkidi yapar rivayetin delil değerini ortaya koyar. bu grup tarihçileri zaman zaman rivayetlerin sıhhatine de temas etmişlerdir. 


bu alimler madem güvenilirdir niye zayıf ve uydurma rivayetleri de kitaplarına aldılar gibi bir soru sorulacak olursa da deriz ki: bu itiraza ufakta olsa bir cevap verdik. bu alimler ilme kıymet verdikleri için bir mesele hakkında ellerine geçen bütün rivayetleri naklettiler, bunu emanet telakki ediyorlardı. zayıf ve uydurma bilgileri nakletmekle bunları yüceltmiş de değillerdir. zira müslümanların bu bilgilere iltifat etmeyeceklerini, bu bilgilere delil muamelesi yapmayacaklarını da biliyorlardı. birçok müfessir de böyle yapmıştır, ilim inkişaf etsin, en ufak detay bile olsa gözden kaçmasın diye, rivayetleri herhangi bir süzgeçten geçirmeden kaydetmiş, nakletmişlerdir. bunlarda diğer alimler gibi müslümanlar bu rivayetleri peşin peşin sahih kabul etsinler diye nakletmemişlerdir. 


bu kısa tarih dersinden de anlaşıldığı üzere tarih kitaplarında yazan herşey müslümanların tarihi değildir. dinsiz vatandaşımız nazarında kadir mısıroğlu yukarıda anlattığımız ilk grup tarihçiler gibidir. bu da demek oluyor ki ‘dinsizler açısından da tarih kitaplarında yazan her bilgi gerçek tarih değildir’. esas mesele bir usul çerçevesinde bu rivayetleri inceleyip gerçeğe olabildiğince yaklaşmaktır. tarih kitaplarında birbirine zıt rivayetleri/zıt gibi görünenleri toplayıp ortaya atmak sonrada ‘şu da var, bu da var, o da var’ diye konuşup meseleyi bir neticeye bağlamadan bırakmak ancak cahillerin yapacağı bir iştir. 


dinsizler ile aramızdaki bir farkı da söylemek lazımdır. Dinsizler birinci gruba aldıkları(yalancı, sahtekar, güvenilmez) tarihçileri sadece aleyhlerine konuştukları için sevmezler. Sevdikleri tarihçileri de lehlerine konuştuğu için severler. Bizim ise birinci grup tarihçilerine itibar etmeyişimizin arka planında usul vardır. Yani bizim ilmi gerekçelerimiz vardır. bizim ilmi gerekçelerimizi kabul etmeyen dinsizlere de deriz ki ‘sizin ilmi gerekçeleriniz nerededir?’. bizim tarih/hadis usulünü beğenmiyor, iltifat etmiyorsanız, demek ki sizde daha iyi bir sistem var. şayet böyle bir sisteme/usule sahipseniz gösterin. göstermiyorsanız da demek oluyor ki ‘siz lehinize olanı alıyor, aleyhinize olanı siliyorsunuz’. tarih ilminde de bunun yeri yokdur!


Yorumlar

Popüler Yayınlar