DİN DÜŞMANI MEALİSTLERİN, ‘SAHABE HADİSLERİ REDDEDİYORDU’ İDDİASI ÜZERİNE I


Din düşmanı Mealistlerin, meşhur sitelerinden birinde, dört halifenin hadislere karşı tavrı başlığıyla çeşitli iddialar ortaya atılmıştır. İlim ve mantık yoksunu bu cahillerin en başta ‘bizim kaynaklarımızdan bizim aleyhimize, kendi lehlerine delil getirmelerine gülünür… Bu yazı serimizde de http://www.kurandakidin.com/2011/10/11-dort-halifenin-hadislere-karsi-tavri/ linkini verdiğim sitede yazılanları, parça parça ele alıp inceleyeceğiz. (İtalik yazılanlar zavallı mealistlerin sözleridir.)

BÖLÜM I

Sayısal olarak ülkemizde çoğunluğu temsil eden ve halife olan padişahlarca benimsenen Sünni mezhepler olmuştur (özellikle Hanefilik). Bu mezhep, merkezi yönetimin politikaları sonucu kollanmış, karşıt fikirler ise bastırılmıştır.

Tarihten, ilimden dem vuran zavallı mealist mezheplerin zuhurunu peygamberden asırlar sonrasında olduğunu iddia etmektedir. Peygamber hayatta iken ihtilaf olduğunda kendisine sorulurdu. Vefatından sonra sahabelerden müctehid olanlar vardı, diğer sahabilerde bunlardan fetva soruyor ve amelde bunlara bağlılardı. Sahabe nüfusu eldeki verilere göre ortalama 200 bin kadardı. Bu kadar sahabi içinde ‘el muksirun fil fıkh’ denilen 7 kişi vardır. sahabe arasında fakih denildiği zaman bunlar akla gelir ki bunların ictihadları ortadadır. Hazreti Ömer, Hazreti Ali, İbn mes’ud, İbn ömer, İbn Abbas, hazreti aişe validemiz, zeyd bin sabit. Bunlar haricinde ictihad eden varsa da azdır. Ömründe 1 yahut 2 tane ictihadı bize nakledenlerle beraber toplamda 162 sahabinin ictihad ettiği tespit edilmiştir.

وقد ذكر ابن القيم في إعلام الموقعين أن الذين حفظت عنهم الفتوى من أصحاب رسول الله صلى الله عليه وسلم مائة ونيف وثلاثون نفسا، ما بين رجل وامرأة، وجعل منهم المكثرين والمقلين:

أما المكثرون فسبعة وهم

عمر بن الخطاب، وعلي بن أبي طالب، وعبد الله بن مسعود، وعائشة أم المؤمنين، وزيد بن ثابت، وعبد الله بن عباس، وعبد الله بن عمر

ص241 - كتاب تاريخ التشريع الإسلامي - فقهاء الصحابة - المكتبة الشاملة الحديثة

Bu hususu İbn kayyım da dile getirmektedir. İlamül muvakkıin isimli eserinde bildirdi ki "sahabeden fetva aldığım kimseler (erkek ve kadınlar arasından) 130'dan fazladır. Bunlardan bazısı az bazısı çok fetva vermiştir. Çok verenlere baktığımızda bunlar 7 kişidir: hazreti Ömer, hazreti ali, ibn mes'ud, hazreti aişe, zeyd bin sabit, ibn abbas, ibn ömer'dir.

Demek oluyor ki sahabi arasında müctehidler ve mukallidler vardır. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki mezhepler sahabe devrinde de vardı.

İlim yoksunu mealistler buraya kadar yazdıklarımızı kabul etmezlerse ‘4 halifenin hadislere bakışı adı altında serd ettikleri hiçbir rivayeti kabul etmemeleri lazım gelir ki tutarlı olabilsinler’

Şimdi mezheplere laf eden zavallı mealistler en temel ibadet olan namaz hususunda 8 fırkaya bölünmüşlerdir ki bu ihtilaflarından hiç bahsetmezler. Zavallı mealistler ‘halifelerin esasında itikadı koruduklarını yani peygamber devrindeki islam anlayışını koruduklarını da bilmemektedirler’. Osmanlı halifelerinden misal verecek olursak bunların ehlisünnet akımlara karşı şiddetli tavrını görebiliriz. Sadece fetva metinlerine bakılsa bu husus görülecektir. Asırlar boyunca kullanılmış bir fetvayı nakletmekle yetiniyoruz.

1514’de müfti hamza tarafından ehlisünnet dışı olan kızılbaşlar hakkında verilen fetvanın metni:

Özet olarak "halifeleri inkar eden, peygamberin hanıma iftira eden, islamı yok etmeye çalışan, dinsizlik namına çalışan kızılbaşların bu halleri net olarak açığa çıkmıştır/bilinmiştir. Kızılbaşları öldürmek, yok etmek vaciptir.

Halifeler tarafından korunan şey esas itibariyle itikadi prensiplerdir, yani islamdır/ehlisünnetdir.

BÖLÜM II

Tarihsel süreçte hadislerin dinin kaynağı ilan edilmelerine, Mutezile ve Hariciler gibi grupların ve de birçok kişinin karşı çıktığını görürüz.

Zavallı mealist kulaktan dolma bilgilerle yine uyduruyorlar... Mutezilenin sünnet ve hadisle ilgili görüşlerini ilmi bir yaklaşımla ele alan, mutezilenin kaynaklarını kullanan, hüseyin hansu’nun “Mutezile ve Hadis” isimli eserine baktığımız da mutezilenin hadisleri kabul ettiği ortaya konmuştur. Hatta bu mezhebin önemli şahsiyetlerinden birisi olan Hayyât, (ö. 300/913) âhâd haberlerin delil olamayacağına dair er-Red ‘alâ Men Esbete Habere’l-Vâhid adlı bir eser kaleme almışsa da bu görüş mutezilenin genelince kabul edilmemiştir. Hayyat’ın öğrencisi el-Ka’bî (ö. 319/913), ahad haberler belli şartlar taşıdığında kabul edilir demiştir. (Ebu’l-Kasım el-Ka’bî, Kabûlü’l-Ahbâr ve Ma’rifetü’r-Ricâl). Netice itibariyle ‘Mutezili alimler arasında sünneti toptan inkar eden tek bir kimse yoktur’

Haricelere gelecek olur isek, Tarihe baktığımız da bazı fırka ya da münferit kişilerin hadis ve sünneti inkar ettikleri görülür. Bu fırkalardan birisi de hariciler olduğu söylenmiştir. Haricilerin sahabenin büyük bir kısmından gelen rivayetleri kabul etmediği aşikardır. Fakat ibn kuteybenin Te'vîlu muhtelifi'l-hadis isimli eserinde naklettiğine göre hariciler, ‘sadece razı oldukları kimseler ve alimlerden gelen rivayetleri kabul etmişlerdir’. İbn kuteybe devamında haricilerin kabul ettikleri bazı hadisleri de nakletmiştir.  Bütün bunlar demek oluyor ki MEALCİLER YİNE UYDURMUŞTUR.

BÖLÜM III

Fakat ülkemizin uzun yıllar Sünni yönetimlerin egemenliğinde olması ve halkımızın tarihsel bilgisinin zayıflığı sebebiyle, bu söylediklerimizi ilk duyanların çok şaşırdığını ve “Bunları daha evvel kimse akıl edemedi mi? İlk siz mi bunları akıl ettiniz?” diye tepki verdiklerini görmekteyiz. Oysa bu fikirler tarih boyunca birçok kişi tarafından ifade edilmiştir. Günümüzde de birçok kişi bu fikirleri seslendirmektedir. (Kitabımızda bu fikre yakın yazarların bir kısmından alıntılar yaptık.) Fakat mezheplerin sunduğu şekliyle İslam’ı benimseyenlerin, daha organize olması ve mezhepçilerin baskısından bazılarının çekinmesi sonucu Kuran’da anlatıldığı şekliyle İslam’ın sesi, mezhepçilerin sesi kadar gür çıkamamaktadır.

Tarihten bahseden zavallı mealciye yeteri kadar tarih dersi verdiğimizi düşünüyoruz. Mealciler tarihte kendileri gibi sünnet düşmanı kimseler aramakta ve lafı ‘biz bu konuda ilk değiliz’ demeye getirmekteler. Fakat görüldüğü üzere bunlar islam tarihinde kendileri gibi düşünen tek bir fırka gösteremezler. Tarihte kendileri gibi düşünen bir fırka gösterebilmeleri için evvela akidelerini ve sünnete bakış açılarını ortaya koymaları ve tarihteki fırkalarının da inançlarını ortaya koyup benzer olduklarını göstermeleri gerekir ki böyle bir çalışmaları yoktur.  

BÖLÜM IV

Kitabımızın bu bölümünü okuyanlar, Peygamberimiz’in vefatından hemen sonraki devirde dört halifenin, Kuran dışında dini kaynakların ortaya çıkmaması için nasıl çabaladıklarını kavrayacaklardır. Böylece “Bu söylediklerinizi ilk siz mi akıl ettiniz?” diye soranlar, bu fikirleri Peygamberimiz’in vefatından sonraki ilk yıllarda, dört halife başta olmak üzere birçok insanın seslendirdiğini anlayacaklardır. Tüm bu fikirleri tarih boyunca akıl edenler hep vardır ama akıl etmek istemeyenlerin uyduracakları mazeretleri de hep olmuştur.

Yazı serimizin de esas meselesi de ‘sahabenin hadis yazımına karşı tavrı’dır. Yukarıda okuduğunuz üzere mealciler ‘4 halifenin ve sahabenin hadis yazımına şiddetle karşı çıktığını iddia etmektedirler. Buradan da kendi bozuk, batıl inançlarına pay çıkarmak peşindedirler... Evvela diyoruz ki "4 halifeden hadis yazımının yasaklandığına, hadislerin imha edildiğine dair rivayet getirenler, hadislerin sahabe devrinde yazıldıklarını bunların peygamber sözü olduğunu kabul etmek zorundadırlar. Kabul etmezlerse, tutarlı ve mantıklı olabilmeleri için "imha ve yasaklama" rivayetlerini de reddetmeleri gerekir.

İkinci olarak, hadis yazımı noktasında gelen rivayetleri diğer hadislerden bağımsız olarak ele almamaları gerekir. Mealciler her seferinde ateistlere, "ayetleri cımbızlayıp bağlamından koparmayın" diye söylenirler. Aynı taktiği burada kendileri uygulamaktadırlar. Mesele hadis olunca ateistleri taklid ediyorlar. İnsaflı, ilmi ve tutarlı bir şekilde bu rivayetleri incelemek için, evvela bu hadislerin vurud tarihine, hadislerin söylendiği ortamın/dönemin anlayışına, muhataplarının kimler olduğuna...gibi hususlara bakmamız gerekmektedir, tam aksine cımbızlayıp konuşursak bu ilim değil, ilmi namussuzluk olur.

Devamı gelecektir…

Serimizin ikinci yazısında ‘DÖRT HALİFE TEK BİR HADİS YAZDIRMADI’ iddiası üzerine devam edeceğiz.


 

Yorumlar

Popüler Yayınlar