KUR’AN-I KERİMİ ANLAMA ÜZERİNE II

Bir önceki yazımızda mealden kur’anın anlaşılamayacağını ortaya koyduk. Bu yazımızda da arapça olarak indirilen kur’anı anlamada lazım olan ilimleri yazacağız. Umulur ki mealciler bu batıl davalarından dönerler. Mevzuu bahis ilimlere ve niye bunların olmazsa olmaz şeyler olduğunu açıklamaya geçmezden evvel ‘anlama ve kur’anı anlama’ ne demektir? Bu soruya cevap bulmak gerekiyor.

Kur’an, Allah’ın kelamıdır ve bu kitap son peygambere gelmiştir. Demek oluyor ki kur’an-ı kerimi en güzel/doğru şekilde peygamber anlamıştır. Yani Allah Tealanın herhangi bir ayette söylemek istediği şey neydi? İşte bu hususu en iyi ancak peygamber bilir. Peygamber, Allahın ayetiyle anlatmak istediği şeyi en iyi bilen biriyse 'ANLAMA' işini peygamber yapmıştır demeliyiz. Bu meselede mealcilerle ittifak halindeyiz. Herhalde buna da itiraz edip, kur’anı bizde peygamber kadar iyi anlarız diyemezler. Zira böyle söylemekle kendilerine vahiy geldiğini söylemiş olurlar, netice itibarıyla topuklarına sıkarlar. 

Kur’anı en iyi anlayan peygamber, ümmetine bunu anlatmadıysa, (öyle ya mealciler böyle diyor) mesela; namazın kaç vakit olduğunu söylemediyse, bu halde akıllara şu soru gelmektedir; peygamberin görevi nedir? ‘niye gönderildi?’. Bu soruları mealcilere soruyoruz. Peygamber kur’anı en iyi anladı ve namazın kaç vakit olduğunu da açıkladı” derseniz de, bu sefer ‘bu bilgi nerede yazıyor?’ diye sorarız.

hiçbir kur’ancı ben kur’anı peygamber kadar anlarım’ diye iddia edemez. Kur’anı anlamanın ilk şartı da kur’anı gönderenin muradının/amacının yerine gelmesiyle olur. Allah Tealanın hangi ayeti ne amaçla gönderdiğini yahut hangi ayetin nasıl anlaşılması gerektiğini peygambere bildirmiştir. Kaldı ki kitap peygambere gelmiştir, peygamberde bunu bilmese başka kim bilecek? Bütün bunlarla beraber hadisleri inkar edenleri düşündüğümüzde akıllarımıza şu soru geliyor‘peygamber niye namazın 5 vakit mi? 3 vakit mi? 2 vakit mi? Olduğunu söylemedi? Niye müslümanları böyle zor durumda bıraktı? bu soruyu Allah'a yöenelikte sorabiliriz. 'Allah neden namazın vaktini net olarak ortaya koymadı da mealci geçinenler 2-3-5 diye ayrılığa düştü? 

Mealcilere göre Peygamber (haşa) kur’anı anlatmadı/tefsir etmedi. Ümmetini boşluk içinde ihtilaf içinde bıraktı, (bu ihtilafı bir evvelki yazıda namazın vakitleri kısmında gördük), yani görevini yapmadı. Biz ise tam aksini söylüyoruz. Peygamber kur’anı en iyi anlayandır ve açıklayandır, tefsir edendir. Ayetleri tefsir etmiştir, hangi ayetten neyi nasıl anlamamız gerektiğine dair bilgileri bize vermiştir. Yani ümmetini mealcilerin söylediği/söylemek istediği gibi terk etmemiştir.

Allah Teala kur’anı arapça indirdiğini ayetinde beyan buyurmaktadır. Kur’anı doğru anlamak isteyen bir kimsenin ilk olarak arapça diline derinlemesine vakıf olması gerekir. Biz bunu dediğimiz zaman mealciler itiraz olarak ‘müslümanlar nasıl arapça öğrensin, ömür mü yeter, bu nasıl olur, böyle bir şey olamaz....’ diye itiraz etmektedirler. Bu noktada şunları söylemek gerekir ‘müslüman ilhimaline bağlıdır, ilmihalde öğrenilmesi gereken bilgilerde türkçedir ve kişiden kişiye de öğrenilmesi gereken bilgiler artar eksilir. Herkesin arapça öğrenip kur’an ilimleriyle meşgul olması farz değildir. Kur’anı anlamak demek sadece tek taraflı düşünülemez, kur’anla amel eden kimse de kur’anı anlamış demektir.

Anlama meselesine tekrar dönecek olur isek; Kur’an’ı anlamak isteyenlere yani müfessir olmak isteyenlere lazım olanlar;

‘ilmul lüğa’, ilmul iştikak, ilmut tasrif, ilmun nahv, meani, beyan, bedi’, ilmul kıraat, esbabun nuzul, ilmul asar vel ahbar, ilmus sunen, nasih-mensuh, umum-husus, mucmel-mutebeyyen, muhkem muteşabih, zahir, muevvel, mantuk-mefhum, iktiza, işaret, delalet, icma, kıyas, ilmul fıkh, ahlak, ilmun nazar vel kelam , son olarak ilmul mevhibe.

Bu tablo karşısında mealcilere ilk olarak şunu sormamız gerekiyor. ‘kur’anı anlamak kolaysa, apaçık kitapsa bu kadar ilim nereden geldi? Bunlar kur’anın anlaşılması için gerekmez diyenlerin ellerinden mealleri alırsak ne olacak? Aldığımız anda bu ilimlere muhtaç olduklarını anlayacaklardır. 

Bu ilimlere muhtaç olmadığını iddia eden mealcilerin ellerinden kur’an-ı kerimide almamız gerekir. Eldeki mevcut kur’an nüshalarına baktığımızda bunlar harekesiz ve noktasızdır. Mealcilerin sabah akşam sövdüğü alimlerimiz kur’anı kerimi harekelemiş ve noktalamıştır. Niye bizim kur’anımızı kullanıyorsunuz ? Harekesiz kur’an birkaç vecihten okunmaya açık olur. Siz mealcilerin yukarıdaki ilimleri ve bizim alimleri inkar edip, üstüne birde bizim kur’anımızı kullanmanız çelişki değil de nedir? Kur’an tek kaynaktır diye avaz avaz bağırıp, kur’andan olmayan, kur’ana sonradan eklenen hareke ve noktaları kabul etmeniz çelişki değil midir? Eğer davanızda samimiyseniz tek kaynak kur’ansa bizim kur’anımızı bırakın!


Yorumlar

Popüler Yayınlar