MEALİSTLER İLİM VE BİLİM DÜŞMANIDIRLAR I

 

Mealist mezhebine mensup kimselere din düşmanı demiştik, kendilerinden özür diliyoruz sadece din düşmanı değillerdir aynı zamanda dil, arkeoloji ve tarih ilmi düşmanıdırlar. Dil düşmanıdırlar zira ayetler hakkında herhangi bir gramer analizi yapmazlar, arapça kaideler yokmuş gibi davranır, ayetlere hiç olmayacak manalar verirler. Arkeoloji düşmanıdırlar zira Arabistanda bulunan eski devir yazıtları görmezden gelirler. Tarih ilmi düşmanıdırlar zira sahabe devrinden kalma hadis sahifelerini reddederler, tarihi bir rivayetin sıhhatini tetkik edecek metodları yoktur… Bu seri yazımızda aktardığımız başlıklar üzerinden mealistlerin dil, arkeoloji ve tarih ilmi düşmanı olduklarını gözler önüne sereceğiz. İlk yazımızda mealcilerin dile olan düşmanlıklarını ele alacağız.

MEALCİLER DİL DÜŞMANIDIR

herhangi bir mealcinin kur’an-ı kerimi dil bakımından ele aldığını göremezsiniz. Bunların dil düşmanı olduklarına ilk delilimiz budur.

Mealcilerin, kur’an’ın dili olan Arapçaya karşı düşmanlıklarına dair çok deliller sayabiliriz… ikinci bir delilimiz de Ahzap suresi 34. ayet ile tevbe suresi 29. ayetleridir. Ahzap suresi 34. ayette ‘Hânelerinizde okunan Allah’ın âyetlerini VE hikmeti dilinizden düşürmeyin’ buyruluyor. Mealciler buradaki ayet ve hikmet’in aynı şeyler olduğunu savunurlar, yani bunların ikisinin de ‘kur’an-ı kerim’ olduğunu söylemektedirler. Tevbe suresi 29. Ayete gelince, mealen ‘Allah'ın VE Peygamberinin haram ettiğini haram tanımayan ve hak dinini din edinmeyenlere küçülmüş oldukları halde kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşın! buyruluyor. Burada, Allah’ın ve peygamberinin haramını tanımayanlardan bahsediyor, mealciler burada da Allah’ın haram ettiği kur’anda yazıyor, Peygamberin de haram etmesinin manası kur’andakilerdir demektedirler.

Mealciler bütün bunları söylemekle ismi geçen ayetlerdeki ‘ve edatının’ işlevi hakkında tek kelime etmezler, ayrıca böyle söylemekle dili kendilerine uydurmuş yani dile düşmanlık etmiş oluyorlar.

Mealciler, hiçbir şekilde ayeti arapça bakımından değerlendirmezler. İşte mealcilerin meşhur sitesindeki açıklamalara bakabilirsiniz: ‘http://www.sorgulayanmusluman.com/resule-itaat-ne-demektir/ . kur'an kur’an diye yırtınan mealciler, "Allah ve resülünden" maksadın aynı şeyler olduğunu anlatmak için yaptıkları tefsirlere baktığımızda "ve edatının" ne maksadla kullanıldığına dair tek izah göremiyoruz. Çünkü izah etmeye kalkışırlarsa batıl davaları çöp olacaktır.

Arapça’da 20’ye yakın vav(و) vardır. Bazı ayetlerdeki vav edatlarının ne maksadla kullanıldıkları kolaylıkla tespit edilebilmektedir. Bazı ayetlerde de birden çok ihtimal söz konusu olabilmektedir. Haliyle birden fazla mana ortaya çıkmaktadır. Yani vav edatı ihtilafa da sebeb olabilmektedir. Bir misal verelim:

وَمَا يَعْلَمُ تَأْوٖيلَهُٓ اِلَّا اللّٰهُۘ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ اٰمَنَّا بِهٖۙ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَاۚ وَمَا يَذَّكَّرُ اِلَّٓا اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ

Al-i imran suresi 7. ayetteki vav atıf için midir? Yoksa başlangıç için midir?

Yuklarıda yazdığımız ayette Allah lafzında durursak, yani وَمَا يَعْلَمُ تَأْوٖيلَهُٓ اِلَّا اللّٰهُۘ burada durursak, yani vav’ın başlangıç vavı olduğunu kabul edersek mana şöyle olmaktadır (onun te’vilini ancak Allah bilir). Vav, başlangıç vav’ı olunca da ayette bütün olarak baktığımız da ‘müteşabih ayetlerin te’vilinin, Allah’dan başka bir kimsenin bilemeyeceği ortaya çıkmaktadır’.

Ayetteki vav, başlangıç(istinaf vav’ı) vav’ı değilse ne olacak? Şayet bu atıf vav’ı ise de ‘mana şu şekilde olacaktır. ‘onun te’vilini, ancak Allah ve ilimde yüksek payeye erişenler bilir’. Görüldüğü üzre hiç hadisler olmasa dahi ihtilaf yine olabilmektedir. (bu sadece bir örnektir, daha çok örnekler gösterilebilir). Haliyle mealislerin din tekse, hükümlerde tektir demekliğinin de ne derece saçma bir söz olduğu ortaya çıkmaktadır. Asıl meselemize geleceksekte, Bu noktada mealistlere şunları soruyoruz ‘‘Al-i imran suresindeki vav ne maksadla oraya konmuştur? Atıf için konmuş derseniz? Sebebini söyleyin, bununla beraber meal yazarlarını ayeti tahrif ettiği gerekçesiyle tekfir etmeniz gerekmektedir. Zira hiçbir mealci onun atıf vavı olduğunu kabul etmez. Yok eğer bu vav başlangıç için konmuştur derseniz de yine sebebini söyleyin. Bütün mealciler böyle yapmış o zaman bu doğrudur diyemezsiniz!

Asıl meseleye geçmeden Vavul atıf hakkında kısa bilgi verelim:

Arapçadaki atıf harflerinden biri olan vav, farklılık(mugayeret) içindir. Yani vavul atf’ın türkçedeki karşılığı ‘ve’ dir. Ali ve Mehmed gitti, cümlesinde olduğu gibi Ali ve mehmed farklı şahsiyetler olduğu ‘ve’ sayesinde anlaşılmaktadır. أُطِيعُ اللهَ وَ الرّسُولَ ifadedeki vav da atıf vav’ıdır.  Atıf vav’ından önce gelen unsura matufun aleyh, sonra gelen unsura da matuf adı verilir. İfadeye bakıyoruz, vav'dan önde Allah lafzı gelmiş, bu matufun aleyhdir, vav'dan sonra Rasûl gelmiş, bu ise matuf'dur. Matuf, matufun aleyhin irabını taşır. (yani, Allah lafzının sonu fethadır, rasul lafzının sonu da fethadır). Türkçedeki cümlede Ali ve mehmed gitti, dediğimiz de bu ikisini farklı şahsiyetler olduğunu nasıl ki biliyorsak, yukarıdaki ifadede de Allah ve resulu aynı değildir, yani Allah’a itaat farklıdır, resule itaat farklıdır. Mealcilerin iddia ettiği gibi Allah’a itaat kur’ana itaattir, resule itaatte kur’ana itaattir diye bir durum yoktur.

Tevbe suresi 29. ayetteki vav edatı niye kullanılmıştır?

Allah Teala ayeti kerimede mealen ‘Allah VE Rasulünün haram kıldığını haram kılmayanlarla savaşın’ buyuruyor. Ayetteki vav edatı, vavul atf’dır. Atıf vav’ı Allah ve rasulünün farklı olduğunu gösterir.  Vavul atf, türkçede de kullandığımız ve manasına gelir. ‘Ali ve Ahmed geldi’. Burada Ali ve Ahmed iki farklı şahıstır. Ayete göre de, Allah’ın haram kıldığı farklıdır, Rasülün haram kıldığı farklıdır. Bu ikisi aynıdır diyenler en başta ‘Allah Tealaya fazla kelime kullanmış’ demek istiyorlar. Bu ikisi aynı olsaydı ayet ‘Allah’ın haram kıldığını...’ şeklinde olurdu. Allah niye oraya Rasulü fazla olarak eklemiş olsun?  Bu ayette atıf harfi kullanılmasaydı, ayet ‘Allah haram kıldığını, resul haram kıldığını...’ şeklinde olurdu. Atıf edatı olduğu için, haram kılma fiili iki kere kullanılmamıştır. Zira Vav edatı iki öğeyi (yani Allah ve Resulü gibi) fiilde ortak kılar. Vav edatının, ögeleri tek bir hükümde topladığı ve cümleleri birbirine bağladığı konusunda ittifak vardır.

Dilin yapısına aykırı konuşmayacak derecede şuura sahip mealcilere bu noktada soruyoruz, ‘Allah’ın haram kıldığı kur’anda yazmaktadır. Peki Rasulün haram kıldığı nerede yazıyor?’

Ahzap suresi 32. ayetteki vav edatı niye kullanılmıştır?

Allah teala ahzap suresi 32. Ayette mealen ‘Allah sana kitabı ve hikmeti indirdi’ buyuruyor. Mealciler, “kitapdan maksad kur’andır, hikmetten maksad’da kur’andır’” diyorlar. Biz de diyoruz ki ‘madem ikisi aynı şeydi niye tek bir tanesi zikredilmedi? bir tanesi de zikredilseydi, anlatılmak istenen anlaşılırdı. Öte yandan oradaki vav edatı neyin nesidir? Görüyoruz ki Kur’an ve hikmetin arası atıf vavıyla ayrılmıştır. Bu da bize bunların aynı şeyler olmadığını göstermektedir.

Ayetteki kitabın ve hikmetin aynı şeyler olmadığı ortaya çıktıysa, mealistlere soruyoruz bu ayetteki hikmet nedir?

Mealcilere extra sorular:

Enam suresi 92. ayette ‘Bu Kitap Mekkeliler ve çevresindekileri uyarman içindir’ buyruluyor. Buradaki vav edatı nedir? Bir diğer deyişler ‘Mekkeliler ve çevresindekiler’ ifadesinden maksad nedir? Sadece mekkeliler derseniz, kur’anın evrenselliğini inkar etmiş olursunuz. Mekkeliler ve çevresindeki diğer şehirler kast edildi derseniz de ‘tevbe suresindeki Allah’ın haram ettiği ayrıdır, rasulün haram ettiği ayrıdır’ ayetini de kabul etmek zorundasınız çünkü ikisi de atıf vav’ıdır.

Bakara suresi 25. ayette ‘İman edip VE salih amel işleyenlere......müjdesini ver’ buyrulmaktadır. Ayetteki vav edatı ne maksadla orada duruyor? Eğer derseniz ki, iman etmek ile salih amel işlemek aynı şeylerdir. O zaman iman, amelden bir cüzdür demiş oluyorsunuz. Bu da demektir ki dinin emirlerini yerine getirmeyen (mesela namaz kılmayan) kimse kafirdir. Yok eğer derseniz ki bu ayetteki vav edatı, atıf vavıdır, türkçedeki ‘ve bağlacının’ görevini görür, (yani iman etmek ayrıdır, salih amel işlemek ayrıdır) derseniz de, o zaman yukarıda zikrettiğimiz tevbe suresi ve ahzap suresi 32. ayetteki vav’ında atıf vavı olduğunu kabul etmelisiniz yahut ne olduğunu söylersiniz.

SON SÖZ

buraya kadar yaptığımız izahlar mealcilerce makbul değilse, (makbul olmadığını da biliyoruz). Öyleyse ‘kur’anda vav edatı hangi ayette ne maksadla kullanılmış’ dil kaidelerini gözeterek bunu ortaya koysunlar. Özellikle tevbe suresi 29. ayet ve ahzap suresi 34. ayetteki vav edatlarını arap dili kaidelerini nazara alarak izah etsinler. Etmiyorlarsa, dil kaidelerini de din anlayışları gibi keyiflerine uyduracaklarsa, bunlara dil düşmanı demek hakkımızdır.

Yorumlar

Popüler Yayınlar