Risale-i Nur ve Said-i Nursi
Risale-i Nur ve Said-i Nursi
Said-i Nursi 90 kitap ezberlemiştir.
Medrese okumuş çeşitli icazetnameler almış bir kimsedir. Büyük alimdir. İslam’a
büyük hizmetleri olmuştur. Eserleri avam için anlaşılmaz değildir, fakat
tamamen de anlaşılır değildir. Külliyatta avamın anlam veremeyeceği nüktelere
çokça rastlanır. Kelami ağırlıklı bir eserdir. Denebilir ki bu eseler ehli
ilmin (medrese tahsilli kimselerin) okuyup anlayacağı eserlerdir. Avamın
anlayacağı kısımlar ise azdır. İzaha muhtaç karmaşık bir yapıda olduğunu
söylemek de yanlış olmayacaktır. Bu eser ferdi okunsa anlaşılabilir. Fakat bir
hocanın denetiminde okunması lazım gelir. Gençler arasında Risale-i nuru
anlatmak davasında olanlar hep birbirini taklitten ibarettir. Bu eserleri
anlatacak kimsenin tefsir-hadis-fıkıh-gramer kültürü olmalıdır. Bu olmazsa
anlatılan şeyler bir başkasını taklitle sınırlı kalıyor. Bununla beraber yanlış
yorumlamalarda olabiliyor. Risale-i nuru anlatmak davasına kalkışan kimseler
çoğu zaman cemaatin IQ’sünü düşürmektedirler.
Külliyat ’da gökten inme değildir.
Geçmişte yaşamış alimlerin söyledikleri fazlasıyla eserde yer etmiştir, bir
kısım söylenenler de orijinaldir. Said-i Nursi’nin, hadislere yönelik orijinal
yorumları, sair meselelere dair orijinal tespitleri dikkat çekicidir. Bazen
alimlerin sözlerini özetlemiş, bazen de kendisine has olan yorumunu ortaya
koymuştur. İşârâtü'l-İ'câz kitabında İbn Abbas’tan, Suyuti’den, Razi’den, nahiv
eserlerinden, İbn kesir, İbn Arabi’den, Aliyyül kari’den, hatta yabancı
filozoflardan da nakiller vardır. Yine bu eserinde Zemahşerinin dile getirdiği
belagat inceliklerini zikretmiştir. Zemahşerinin belagat çözümlemelerine
başvurmuştur. El keşşafın eser üzerindeki tesiri de görülür. Muhakemat eserinde
tespit edildiği kadarı ile imam Şafii, Cürcani, Tusi, Busayri, Beydavi gibi
sayısı belki de 100 yaklaşan birçok alimden alıntı vardır. Bazen eski
kaynaklardan hiç değiştirmeden nakillerde dahi bulunulmuştur. Eserde
tekrarlarda vardır. Kur’an’ın mucizeliği, Kur’an’ın nazmındadır diyerek
El-Curcani’ye katılmıştır. Belagat ve nazım hususunda Zemahşeri’den
el-curcani’den etkilenmiştir. El-Curcani’den farklı olduğunu da söylemek
gerekir.
Said-i Nursi kullandığı kaynakları bazen
zikretmiş bazen de zikretmemiştir. Zikretmemesi bir sorun teşkil etmez. Bunlar
lazım olduğu takdirde tespit edilebilir, nitekim tespit de edilmiştir. Said-i
Nursi’yi anlamak kolaydır, herkes anlar diyenler biraz boş konuşmuş oluyorlar.
Allame olan bir şahsı anlamak zordur, ciddi manada emek ister. Risaleleri ve
Said-i Nursi’yi herkes anlar demek bir derece Risale-i nuru hafife almak gibi
olur. Risale-i nuru her okuyan kimse alim de olamaz. Ama iman hakikatlerini
öğrenmiş, ibadet şuuru kazanmış bir kimse olur. Ateizme deizme materyalizme
karşı donanımlı olur.
Risale-i Nur külliyatı bütünüyle imam
hakikatlerini anlatan eserler değildir. Risale-i Nur, tefsir, hadis, akaid,
siyer kitabı da değildir. Fakat bu sayılan ilim dallarına ait bahisleri
içerisinde barındırır. Bununla beraber teferruat denebilecek hatta çoklarımızı
ilgilendirmeyecek meseleleri de külliyatta görmekteyiz. Mesela Sikke-i Tasdîk-i
Gaybî eserinde bazı yerler böyledir.
Risale-i nur %100 doğrudur denemez. Kaldı
ki müellifin böyle bir iddiası yoktur. Olmayan bir şeyi konuşmakta yersizdir.
Kur’an-ı kerimden başka her kitapta hata bulunabilir. Dolayısıyla Risale-i
Nurlarda hatadan beri değildir. Meselenin Dini boyutuna baktığımızda ‘Kur’an-ı
kerim ve sünnet dışında başka hiçbir kitap %100 doğrudur denemez’ Risale-i
Nurlar ilhamla yazılmıştır deniyor. Elbette öyledir ancak ilham ile elde edilen
bilginin yanılma payı olduğu da unutmamalıdır.
Risaleler müsvedde olarak yazılır, temize
çekilir. Bu yazılanlara bazı şeylerin ilave edilip bazı şeylerin çıkarıldığı
bilinen şeylerdir. Bununla birlikte külliyat talebelerin mektuplarını da
içermektedir. Bütün bunlarda bizlere risale-i Nur’un hatadan ve kusurdan da
uzak olmadığını göstermektedir. Risale-i nurda lafzen bir tahriften söz
edilebilir. Fakat bundan daha önemlisi Mana itibariyle tahrif edilip
edilmediğidir. Duruma baktığımızda mana itibariyle tahrif edildiğini
görmekteyiz. Mana itibariyle tahrif edilmemiş olsaydı cemaat 30-40 parça
olmazdı.
Bir diğer husus Risale-i Nur’a tefsir
denmesi meselesidir. Külliyata teknik anlamda tefsir denemeyeceği aşikardır.
Tefsirin dört esasa dayandığı bildirilir. Bunlar ise “Kur’an, sünnet,
sahabe, tabiun sözleri bunlar yanında şer’i ilimler Arap dili ve müsbet ilmin
verileridir. En azından külliyatın hepsine tefsir denemez. Zira Külliyat da
hatıralar, siyasi, içtimai ve dini fikirler de yer alır. Risale-i Nurların
teknik manada bir tefsir olmadığı açıktır. Fakat bir tür tefsir olduğu, manevi
tefsir olduğu ilim ehlince kabul görülmektedir. Tefsir alimleri, Said-i
Nursi müfessir midir gibi bir soruya muhatab olsalar değerlendirmeleri ne yönde
olur bilemiyorum. Said-i Nursi’ye müfessir denebilir fakat asrın en büyük
müfessiri demek hüsnü zan olur. Bununla beraber Said-i Nursi’yi devrinin en
muhteşem alimi görmek de doğru olmayacaktır. Çünkü devrin alimleri birbirleri
ile yarışmamışlardır. Bizlerinde olmayan bir şey üzerinden alimleri üstünlük
yarışına koyma çabamız yersiz olur.
Risale-i Nur zamanının birçok noktada iyi
bir kitabıydı sözü yanlış olmaz. Zamanımız değişti, fakat Risale-i Nur’da
yazılan her şey geçmiştir, bu dönemi ilgilendirmez demek haksızlık
olur. Bununla beraber Said-i Nursi’nin kendi dönemine uygun yaptığı
tespitleri ve tahlilleri bu dönemin yorumlanmasında kullanılması doğru
olmayacaktır. Risale-i Nurlar, bazılarının siyasi, şahsi, içtimai meselelerini
onaylatacağı eserler değildir.
Said-i Nursi’nin kendine has bir üslubu
olduğu herkesçe bilinir. Bu eserler Osmanlıca kaleme alınmış, latin harflerine
sonradan çevrilmiştir. Arapça-Farsça kelimeleri içinde çokça barındıran bir
kitaptır. Osmanlı dilini koruması esere ayrı bir kıymet vermiştir. Eserin dili
üzerinde birtakım hatalar olduğu zaman zaman dile getirilmiştir. Bunlarda ilim
ehlince pek de ciddiye alınmamıştır. Kaldı ki Eserin diline bakıp da mucizevi
ya da ilmen zirve bir eser olduğu söylenmiyor. Risale-i Nur’un dili de tek
başına külliyatın fevkalade ilmi bir eser olduğunu bizlere göstermez.
Risale-i Nur külliyatı iman hakikatlerini
anlatır, iman kuvvetlendirir fakat risale-i Nur’dan itikad öğrenmek mümkün dahi
olsa çok zordur. Bununla beraber her şeyden önce insanın itikad sahibi olması
gerekiyor. Öte taraftan baktığımızda her an ölme tehlikemiz var. Hal böyle
olunca ömründe bir kere dahi itikadını okumayan adama Risale uzatıp itikadını
öğren denemez. İtikad öğrenmek için yazılan müstakil eserler vardır. Bunlar
vasıtasıyla çok daha kısa sürede ehlisünnet itikadı öğrenilebilir.
SON SÖZ
Bu sözleri etmekliğimle bazıları boyumdan büyük konuştuğumu düşünebilir.
Fakat bu sözleri kafamdan uydurmuş değilim. Ehlisünnet alimlerden okuduklarımı,
duyduklarımı ve birtakım tespitleri naklettim.
Bir diğer husus;
Said-i Nursi sadece kendilerine nurcu
diyen şahıslara ait değildir. Fakat Nurcular Said-i Nursi’yi öyle bir
sahiplenmişler ki sanki külliyat onların malı, onların tasarrufu altındaymış
gibi… falan şahıs risale-i Nur üzerine bir şey yazacak olsa “vay sapık vay
cehennem köpeği” diye hücuma kalkışırlar. Risale-i Nur sanki vahiyle gelmiş.
Onun virgülüne dokunmaya durun vallahi cehennemlik ilan edilirsiniz. Halbuki
risale-i Nur üzerine ciddi şerhler yazılsa güzel olmaz mı? Said-i Nursi ömrünü
üretmekle geçirmiş. Nur cemaati üretilenleri tüketmekle ömür geçiriyor…. Bazen
düşünüyorum Ahmet Akgündüz olmasaydı. Said-i Nursi hakkında belgeler ile geniş
çaplı bir araştırma yapılabilir miydi? Ahmet Akgündüz gibi ilim adamları
yetiştirileceğine, Risaleyi okuyan fakat sadece okuyan kimseler yetiştiriliyor.
Nur cemaati Said-i Nursi’nin talebelerini
ilmi bir merci gibi gördüler ve yanıldılar. Risale-i nuru anlamak için nurcu
olmak gerekmez. Abilere de ihtiyaç yoktur. risale-i nuru anlamak için ilmi
birikimi olan usul bilen alime ihtiyaç vardır. Said-i nursinin talebeleri ise
ancak Said-i Nursi’nin tarzını yansıtabilir, Risaleyi izah ve şerh edebilirler.
Fakat Risale-i Nurdaki ilmi meseleler bu talebelere özel bir şey değildir. İllaki
bunlara sorulacakta değildir. Bunların söylediklerini Said-i Nursi söylemiş
gibi kabul etmek doğru olmaz.
Bu kadar yazıya itiraz gelecek olsa o da
eminim ki “bu adam Bediüzzaman’ı anlamamış” şeklinde olacaktır. İnsana
sormazlar mı? Siz çok mu anladınız. Çok anladınız bu yüzden mi 30-40
parçasınız. Birinizin üstadı Arap, Birinizin üstadı Kürt, birinizin üstadı
müceddid, Birinizin üstadı 4 mezhep müftüsü, Birinizin üstadı mehdi, birinizin
üstadı…Siz bu durumda anladınız, biz anlamadık öyle mi? Said-i Nursi vefat
etmiş yarım asır olmuş talebeleri daha dün sağlardı. Bu yarım asırlık cemaat nasıl
oluyor da bu hale geldi. Birisinin ak dediğine diğer kara diyor. Bir de bu
ayrılığı hadise dayandırıp rahmet olarak yorumluyorlar…sözün bittiği yer.
Yorumlar
Yorum Gönder