Tevhid Ocağının Şeyhi: Şapkalı Ada Hazretleri ve Emeviler Tarihi III
A’DA HAZRETLERİNİN MUÂVİYE RADIYALLÂHU ANHA ve EMEVİLERE ADAVETİ III
Tevhid ocağı şeyhi, Şapkalı Şeyh Ada’nın hazreti Muaviye hakkındaki konuşmasının bir kısmını inceledik. Önceki yazıları okumadıysanız ‘ilk yazı için tıklayın’ ‘ikinci yazı için tıklayın’. Bugünkü yazımızda da Şapkalı Ada’nın tarihe düştüğü notları inceleyeceğiz. (İtalik olarak yazılan yazılar şeyh ada’ya aittir.)
Emevi tarihi kaynakları
sıhhati üzerine
İlk devir islam tarihi
kaynaklarına bakılsa emevilerle ilgili çelişkili ifadeler görülür. Kaynakların naklettiği
rivayetlere nasıl güveneceğiz? Hangi gerekçelerle güveneceğiz? Ortada güven
gibi ciddi bir sorun varken, o devre ait bir hadiselerin iç yüzünü yaşamış gibi
anlatan kimseyi nasıl ciddiye alalım? Böyle bir kimseye acınır, sağlığı için
dua edilir. Yani Şapkalı Ada reisin Emeviler hakkında bayır aşağı salladığı kelamları
ciddiye alınamaz
Tarihi bir rivayeti değerlendirirken
senede ve metne bakmak gerekir. Mesele Sahabeyi ilgilendiren rivayetlere
geldiği zaman ise ‘müslüman olan peygamberin emrine itaat eder. Sahabelerin
ihtilafı hakkında ileri geri konuşmaz!
Emevi devrini anlatan tarihçilerin
insafsızlık yaptığı, ölçüyü kaçırdığını meseleyi tetkik eden tarihçiler iyi
bilirler. Üstelik bu devir tarihçilerinin ağırlıklı olarak şii olduğu, bunların
eserlerine itikatlarını yansıttıklarını, naklettikleri rivayetlerin güvenilir
olmadığını cerh ve ta’dil ehli kimselerin bu tarihçileri yalancılıkla itham ettiklerini
biliyoruz.
Şii tarihçilerin, emevi tarihini tahrif
ettiklerini meseleye vakıf her tarihçi itiraf eder. Emevilerin aleyhine hadis
dahi uydurmuşlardır. Abbasi tarihçileri de siyaset gereği emevi
muhalefetine devam etmişlerdir. Şii ve Abbasi tarihçileri tesiriyle
türkiyede de Emeviler aleyhine aslı astarı olmayan pek çok uydurma rivayet
gezmektedir. bu da demek oluyor ki emevi aleyhine yahut lehine görülen her
rivayete balıklama atlamamak lazımdır. Bu Müslüman ahlakı değildir. (bir
başka yazıda emevi devri tarihçilerini analiz edebiliriz. Şimdilik bu kadarı
kafidir)
+Ada hazretleri buyuruyor: ’Emevi devleti
Yalan-isyan-saltanat-dincilik üzerine kurulmuş’
Ada Abimiz, ‘Muaviye sahabeydi
sahabeye laf edilmez, yerin dibine koyulmaz’ diyor. Sonra da emevi devleti ‘yalan
üzerine, isyan üzerine’ kurulmuştur diyor. Bu ne perhiz bu ne lahana
turşusu deyimine misal olarak Ada abimizin şu cümlesi gösterilebilir
‘Emevi devleti kurucusu hazreti Muaviye’ye laf etmiyorum ama bir devlet
kurmuş ‘Yalan-isyan-saltanat-dincilik üzerine’ kurmuş’.
Ada Reisin deyişiyle, Hazreti Muaviye
efendimizin yanında bulunan sahabi efendilerimizde yalana, isyana, saltanata,
dinciliğe böylece ortak oluyorlar. Yani demek istiyoruz ki hazreti
muaviyeye hatta oğlu halife yezide ayarsız, insafsızca tenkit edenler diğer Sahabileri
de germiş tenkit etmiş oluyorlar. (bu meseleyi yeri geldiğinde açacağız)
Hazreti Muaviye nasıl bir
devlet kurmuş?
Hazreti muaviye suriye valiliği
yaptığı sırada hazreti Osman şehit edildi. Hazreti Ali’de medinede halife seçildi.
Fakat hazreti muaviye, hazreti Ali’ye, hazreti osmanın katilleri ile ilgilenmediğini
söyleyerek biat etmedi. Hazreti Osman’ın kanını dava etti. Suriyedeki ordunun
desteğini aldı. Netice itibariyle hazreti Ali ve Hazreti Muaviye ordusu ‘sıffin’de
buluştular ve savaştılar. Bu noktada bir duralım. Bundan sonra vuku’ bulan hakem
olayı piyasa da hemen hemen ittifakla aynı şekilde anlatılır. Peki hakem olayı
bugün anlatıldığı gibi midir? Yani bugün hakem olayı diye anlatılan hadisede hiç
mi sıkıntı yoktur? Bunu tarihçilerin kutbu Ada abimize soruyoruz. Uzay madenciliğinden
zaman bulursa bize yazsın inşaallah.
Hazreti Muaviye, Hazreti Ali’ye karşı
çıktı diye “‘kötü, pis, sayılmayacak adam oluyorsa”’, cemel vak’asında Hazreti
Aliye karşı çıkan Hz. Aişe, Talha b. Ubeydullah ve Zübeyir b. Avvam ve diğer
sahabiler ne olmuş oluyor? Tevhid ocağı fedaileri tarih ilimde yed-i tula
sahibi olan Ada abiye sorsunlar.
Hakem olayına tekrar dönecek
olursak kaynaklarda hakem olayına dair birçok farklılık bulunur. Üstelik
hakem olayına dair ilk rivayetleri şii tarafa meyli olanlar yazmışlardır.
Sonradan gelen ehlisünnet tarihçilerde bunlardan tesirle yazmışlardır. Muhakkik
alimler diyorlar ki ‘hakem olayı meselesinde derinlere, detaylara indikçe
birbirini tutmayan çelişkili ifadelere pek çok noktada rastlanır’.
ehlisünnet olduğunu söyleyen, tarih usulüne riayet eden bir şahsiyet bu çelişki
yumağından hangi rivayetleri seçmesi gerekir? hakem olayını nasıl
bilmesi gerekir? Bunu konuşacağız. Burada tafsile mecal yoktur. Genel itibariyle
kaynaklarda geçen Ada reisin de kabul ettiği hadiseyi özet olarak nakledelim;
“Hazreti Muaviye tarafı sıffinde kaybetmek üzeriyken Amr b.
El-as, Muaviye’ye ‘‘kur’anı hakem yapalım. Onlarda buna hayır demezler,
bizde bu durumdan kurtuluruz’’ demiştir. Bunun üzerine Muaviye tarafı
Mushafları mızraklara bağlayarak havaya kaldırmış. Hazreti Ali ordusu da
böylece savaştan geri durmuş. Hazreti Ali bunun bir hile olduğunu söylemişse de
ordu savaşmaktan yine de geri durmuş. Muaviye ve Ali aralarındaki sorunu çözmek
için hakem seçerler. Muaviye, hakem olarak Amr b. el-as’ı seçer. Hazreti Ali
kendisine hakem olarak sunulan Ebu musa El eş’ariyi seçmez. kendisi farklı
isimler ileri sürse de bir grup Ebu musa El eş’arinin hakem olması noktasında
diretirler. Hazreti Ali de buna bir şekilde razı olur. Amr ve Ebu musa bir
araya geldiler. Amr, hazreti Ali’yi azlettirme peşindedir. Ebu musa ve
yanındaki sahabiler ise kendisini daima uyarır. Amr, muaviye halife olsun der.
Ebu musa kabul etmez. Ebu musa, bu sefer hazreti ömerin oğlu Abdullah halife
olsun der. Nihayetinde şöyle anlaşırlar: Amr, Maviyeyi azledecek. Ebu musa
ise hazreti Aliyi azledecek. Sonrasında halife seçimi sahabiler tarafından
oluşturulan şuraya bırakılacaktı. Azletmek işine amr’ın ısrarıyla önce Ebu musa
başladı. Ebu musa ‘hazreti Aliyi azlettiğini insanlara söyledi’. Sıra
Amr’ın muaviyeyi azletmesine gelmişti ki bunu yapmadı. Hal böyle olunca
taraflar birbirine girdi.”
Bu yukarıda genel hatlarıyla
anlattığımız hadiseye hakem olayı denir. Okunduğu üzere bu anlatılan
hadise de ciddi tuhaflıklar vardır. Bu işin ucunun sahabilere
dokunması bile başlı başına hakem hadisesi diye önümüze konan hadisede gariplik
olduğunu gösterir. Bu hususta anlatılan her rivayete ihtiyatla yaklaşıp
balıklama atlamamak Müslüman tutumudur. Hakem
olayını senediyle aktaran İbn Sa’d, İbn Cerîr et Taberî, İbn Asâkir ve İbn
Kesîr’dir. bu rivayetlerin senedinde Ebû Mıhnef, el-Vâkıdî, İshak b. Abdillah
b. Ebî Ferve ve İbn Ebî Sebre'nin yer alır ki bunlar ehlisünnet hadis ulemamız
tarafından güvenilir olmayan, yalancı raviler olarak damgalanmış,
rivayetleri reddedilmiştir. bu rivayet karşında daha güvenilir olduğu ve ez-zühri
tarafından nakledilen bir rivayet vardır. ez zühri rivayetine göre de hadise
yukarıda özet olarak naklettiğimiz gibi değildir. Herkes meseleye
mezhebince bakıyor. Bizde meseleye mezhebimizce bakacağız. Ebû Bekr b.
el-Arabî, el-Avâsım mine'l-Kavâsım adlı eserinde yukarıda anlatılanların uydurma
olduğunu söyler. (Detaylı
bilgi için Ebubekir Sifil hoca efendinin Rıhle dergisi 1. Sayısında yayınlanan
sahabe-i kiram müdafaası isimli makaleye bakılabilir.) Mezhep
çatışmalarının alevli olduğu zamanlarda yazılan tarih kitaplarında geçen hakem
hadisesine dair rivayetleri kabul edenler sahabilerin üstünü işte böyle
çizmiş oluyorlar. Sahabilerin üstünü çizmek ise dinin üstünü çizmektir.
Bütün bunlara rağmen ehli beytçilik
oynayan, ehlisünnet olduğunu söyleyen tevhid ocağı gençleri hakem hadisesi diye
önümüze koydukları hikayeye inanıyorlarsa şunu demiş oluyorlar “Amr b. el-as,
yalancıdır, kurnazdır, sahtekardır, müslümanları aldatmıştır. Ebu musa el-eşari
ise saf, gafil avanaktır, Amr tarafından kandırılmıştır. Bu olaya şahitlik eden
yüzlerce sahabi de avanak, maldır, gafildir”
SONUÇ
EHLİ BEYTÇİLİK OYNAYAN ADA
REİSİN MUAVİYENİN DEVLETİ İSYAN, YALANCILIK ÜZERE KURDU DEMESİNİN BOŞ VE SAÇMA
BİR LAF OLDUĞU ANLAŞILMIŞTIR.
SON SÖZ
Üstad hazretleri mektubat isimli
eserinde buyuruyor ki ‘Madem sırf lillâh için ve İslâmiyetin menâfii için
içtihad edilmiş ve içtihaddan muharebe tevellüt etmiş; elbette hem katil, hem
maktul, ikisi de ehl-i Cennettir, ikisi de ehl-i sevaptır diyebiliriz. Her ne
kadar Hazret-i Ali’nin içtihadı musîb ve mukàbilindekilerin hata ise de, yine
azâba müstehak değiller. Çünkü, içtihad eden, hakkı bulsa iki sevap var;
bulmazsa, bir nevi ibadet olan içtihad sevabı olarak bir sevap alır, hatasından
mazurdur. Bizde gayet meşhur ve sözü hüccet bir zât-ı muhakkik, Kürtçe demiş
ki:
ژِى شَرِّ صَحَابَانْ مَكَه قَالُ وقِيلْ - لَوْرَا جَنَّتِينَه
قَاتِلُ وهَمْ قَتِيلْ
Yani: “Sahabelerin muharebesinde
kıyl ü kàl etme. Çünkü hem kàtil ve hem maktul, ikisi de ehl-i Cennettirler.”
Hazreti Ali ve Hazreti Muaviye
ikisi sahabedir. ikisi de adildir. Ehlisünnet sahabenin hepsinin adil olduğuna ittifak
etmiştir. İkisi de günahsız değildir. nitekim Hazreti muaviye hata da yapmıştır.
Fakat sahabi hatasından sebeple kötülenemez! Kimse hatalar gizlensin
demiyor. Deniyor ki ‘uydurma rivayetler üzerinden ehli beytçilik oynayıp,
sahabilere sövmeyin, çenenizi kapatın”.
Hazreti muaviyeyi Şapkalı Ada
gibi tenkit etmek, ‘ehlisünnet alimlerin beyanlarını ve şerhlerini çöpe
atmak demektir’. Bu noktada soruyoruz. Şapkalı Ada sen kimsin? İn misin cin
misin?. Peygamber Ashabım hakkında ileri geri konuşmayın diyor. Sen
ne yapıyorsun? ‘Hem peygamberin emrine uymuyor, hem meşru halifeyi kabul etmiyor,
hem uydurma rivayetlere bel bağlıyor, hem de islama faydası dokunmuş halifelere
sövüyorsun.
kütüb-ü sitte alimlerinin hepsi
Hazreti Muaviye ve etrafındakilerinin rivayetlerini kabul ederler. Hazreti hasan’ın
hilafetinden sonra meşru Halife olan hazreti muaviyeye laf etmek, onun
hilafetini kabul etmemek ne olur? Sahabiler kabul etmiş, Şapkalı Ada ve
tevhid ocağı fedaileri kabul etmiyor. Aklınıza turp suyu!
Devamı gelecektir…
Yorumlar
Yorum Gönder