Alevi olarak takdim edilen alimler II


ALEVİ OLARAK TAKDİM EDİLEN ALİMLER II

Hacı Bektaş-ı veli

Geçen yazımızda delilleriyle Ahmet yesevinin niye alevi olmayacağını izah etmiştik. Bu yazımızda da Yeseviye tarikatına mensup olmuş, Hacı Bektaş-ı Velinin Ehlisünnet büyüklerimizden olduğunu ortaya koyacağız.

Hacı Bektaş, Yesevi dervişiydi.  Kendisi Lokman Parende’nin halifesiydi. Lokman Parende ise Ahmed Yesevinin halifesidir. Ahmed Yesevi ise Yusuf hemadani’nin halifesidir. Yusuf hemadani hacegan tarikatının kurucusudur. Ahmed Yesevi ile Abdülhalik Gücdüvani, Yusuf Hemedani’nin ders halkasında bulunmuşlardır. Gücdüvani, yusuf hemadaninin halifelerindendir. Yani bu zat Nakşiliğin ilk devresi olan Haceganiyye tarikatı silsilesine mensuptur. (Nakşibendilik tarikati da Şah-ı nakşibendiyye kadar Haceganiyye ismi ile anılmıştır). Gücdevani, Yesevi ile aynı şeyhten ders almışlar, feyz almışlardır. Nakşibendilik ile Yeseviye tarikatı bu noktada akraba olmuş oluyorlar. Hacı Bektaş da Yesevi olunca Nakşiliğe yakın olmaktadır.

Hacı Bektaş-ı veli hakkında teferruatlı bilgi yoktur. Hayatını anlatan “Velayetname” isminde bir eser varsa da hakikati tam aksettirdiği söylenemez. Velayetname de hacı Bektaşi velinin, Ahmet Yesevi ile görüştüğü söylenir. Oysa ki Ahmet Yesevi 1167’de vefat etmiştir. bugün eldeki yazmalar ve abdülbaki Gölpınarlının tespiti ile anlaşılmıştır ki Bektaş  1209-1270 yılları arasında yaşamıştır. Kendisi Seyyid olması kuvvetle muhtemel bir zattır. Kaldı ki kaynaklarda kendisine Türk denmez, Nişapurlu bir seyyid olduğu zikredilir.

Hacı bektaşın ehlisünnet olduğunu makalalat’ından anlıyoruz. Esasında Makalat 1400 senelerinde Türkçeye çevrildi. Günümüze tam olarak ulaşamadıysa da bir kısmı ulaşmıştır. 40 makamdan bahsedilen bir bölüm vardır ki yedinci makam da “kulun ehlisünnet olması, bidatçilerden olmaması” ifadesini görüyoruz. Bektaşilikte her hak tarikat gibi ehlisünnet idiyse de sonradan tahrif edilmiş aslından koparılmıştır. Bu saptırılmada XVI. sonrasında başlamıştır.

Yeniçeri teşkilatı kurulduğunda hacı Bektaş çoktan vefat etmişti. Yazma kaynaklarda, I. Ahmed devrindeki kavanin-i yeniçeriyan eserinde ‘yeniçeriliğin I. Murad devrin de temelinin atıldığı zaman da hacı Bektaş dergahından Timurtaş Çelebi ile bir Mevlevi gelmiş ve dua etmişlerdir’ kaydını görürüz. Daha sonraları görüyoruz ki Yeniçeriler Bektaş-ı Veli hazretlerini ocak piri kabul etmişlerdir. Osmanlı başından beri ehlisünnet itikadı üzereydi bu tarihi olarak sabittir. Ahmet yaşar ocak bile bir zamanlar bunun aksini iddia etmiş sonra hatasından dönmüştür. Hal böyleyken Osmanlı ordusunun temelini teşkil eden yeniçerilerin namaz kılmaması, oruç tutmaması ehlisünnet dışı bir yol izlemesi söz konusu olamaz. Nitekim tarihi belgelere baktığımızda yeniçeriler namazlarını cemaatle kıldıklarını görürüz. Üstelik Yeniçeri bölüklerinde temel dini bilgileri talim için imamlar görevlendirilirdi. Bunların hepsi tarihi belgelerle sabittir.   

Bektaşilik tarikatının asıl kurucusu hacı Bektaş değildir. balım sultandan sonra gelişen farklı zihniyette insanların katkılarıyla oluşan bir tarikattır. Babagan kolu da buradan devam eder. Bunlar tayin ile gelirlerdi. Birde çelebi kolu vardır ki bunlar hacı Bektaşi soyundan geldiğini söylerler, bunlarda soy yolu ile devam ederdi. Fakat Hacı bektaşın soyunun devam edip etmediği meselesi tam bir muammadır. Nitekim bunlar arasında da ciddi ihtilaflar vardır.

Osmanlıda Fatih devrinden itibaren Bektaşi varlığına rastlanır. Bektaşilik tarikatı Teşkilatlı bir yapıya ise II. Bayezid devrinde kavuşmuştur. Safevi osmanlı çatışması durulduktan sonra Anadoludaki Alevi-kızılbaş grupları Bektaşi dergahlarını kendileri için merkez kabul etmişlerdir. Bunlar Bektaşilerin çelebi kolunu da tamamen bağlanmışlardır. Bektaşilik babagan kolu ve çelebi kolu olarak devam etmiştir. Yeniçeriler de babagan koluna mensupturlar.  Alevi-bektaşi dergahları Osmanlı nezdinde meşru kabul edilmiştir. Ta ki II. Mahmud devrindeki kırılmaya kadar. Bundan sonra Bektaşilik başka mecralara kaymıştır.

II. Mamut zamanında kuruluşunda ehlisünnet inancı üzerine olan Bektaşilik tarikatı iyice yoldan çıkmıştı. Bu sapkınlık yıllarında Mason olan Bektaşi babaları dahi olmuştur. Bektaşiler hak yoldan sapmalarının bedelini de ödemişlerdir. Tabi bunu söylerken Bektaşilere reva görülen birtakım aşırılıkları da kabul ediyor değiliz. II. Mahmut Bektaşi tarikatını kapatmış, Bektaşi tekkelerine de aslına döndürmek için Nakşi şeyhlerini göndermiştir. Bugün ki Alevilik ile Bektaşilik son zamanlarda birbiriyle ilişkilendirilmiştir denebilir. Alevilerde olan kavramların bir kısmı Bektaşilerde yoktur. İkisi arasında benzerlikte Bektaşiliğin tahrif edilmesinden ileri gelmiştir diyebiliriz.

Esas meselemiz olan hacı bektaşın inancı üzerine gelecek olur isek;

Prof. Fuat Köprülü, hacı Bektaş-ı veliyi şii/alevi/batıni yapmıştır.

Fuat köprülü, hülmi ziya ülkenin elindeki makalatın manzum tercümelerinden birisinin kopyasını elde etmişti. Bu kopyada emniyet umum müdürlüğündeydi. Buradaki kopyanın ön sözünde bir iki satır beyite dayanılarak hacı Bektaş alevi, şii yapıldı. Ön sözün hacı bektaşa ait olmadığı, makalatı nazma çeken hatiboğluna ait olduğu apaçık bir gerçektir. Ayrıca ana metinde Şiiliğe, Alevileğe dair bir şey yoktur. Üstelik Ertaylan’ın bahrül hakayık çalışmasında böyle bir şey yoktur. bahrül hakayık, makalatın Hatiboğlu tarafından yapılan Türkçe tercümesidir. Fuat köprülüden sonra Alevilerde hacı Bektaş-ı velinin Alevi/şii/batıni olduğu inancı iyice benimsenmişti. Makakalat’ın eski nüshalarına bakılınca, Fuat köprülünün tahrif edilmiş bir makalat üzerinden Hacı Bektaş’a alevi damgasını vurduğu anlaşılmıştır. Bu kara leke Merhum Esad coşan hoca çabalarıyla temizlenmeye çalışıldı fakat okumaktan ve araştırmaktan uzak kalan alevi kardeşler halen daha iftiralara bel bağlayıp, Hacı bektaşı Alevi diye takdim etmektedirler…

Hacı Bektaş-ı veli makalatı

Hacı bektaşı veli nasıl bir dine inanırdı, nasıl bir insandı bunu makalat isimli eserinden öğrenebiliriz. Fantaziler üzerinden, mesnetsiz konuşmak cahillerin yapacağı iştir. Evvela hacı bektaşa nispet edilen eserlerin ona aidiyeti üzerinde şüpheler olduğunu söylememiz gerekiyor. merhum esad coşan hocanın araştırması ile hacı bektaşı velinin ehlisünnet bir şahsiyet olduğu ortaya çıkınca, ne hikmetse bu konudaki şüphelerde ikiye katlandı. Dediler ki ‘makalat hacı bektaş’a ait olamaz, sonradan yazılmış derlenmiş bir kitaptır’. Öyleyse bizde diyoruz ki Fuat köprülünün itimad ettiği kaynakta sonradan derlenmiştir. Hacı bektaşı veliyi sünni kabul etmiyorsanız, Alevi ya da şii olarak da kabul edemezsiniz zira bir kaynak yoktur diyorsunuz.

Hacı Bektaşın makalat isimli eserini arapça yazdığı, Velayetnameden anlaşılmıştır. Kaldı ki geçmiş asırlarda makalatın Arapçadan Türkçeye tercüme eden zatlara rastlıyoruz. Bu da demek oluyor ki makalatın asıl dili Arapçaydı. Bunda şüphe yoktur. Fakat ne yazık ki orijinal nüsha henüz bulunamamıştır. Makalatın kütüphanelerimizde Türkçe olarak birçok nüshası vardır. Bu esere Türkçe olarak iki şekilde rastlanır. Manzum tercümesi vardır ki en meşhuru 1409 tarihli Hatiboğlu Muhammed’e ait nüshadır. Düz yazı halinde çevrilen makalatlar vardır ki bunlar sonraki döneme ait olup güvenilir durumda değillerdir.

Hacı bektaşın yazmış olduğu arapça nüsha elimizde değildir. fakat Esad hocanın gayretleri neticesinde 1701-1705 senesine ait makalat, 1690 senelerine ait makalat ve son olarak 1823 senelerine ait makalat karşılaştırılmıştır. Bu ilim aleminde insaflı çevrelerce muteber bir çalışma olarak görülmüştür. Hatta mevlanaya Moğol ajanı diyebilen ve alevilerin sevdiği bir adam olan Prof. Dr. Mikail Bayram diyor ki ‘hacı Bektaş-ı veli sünnidir, Ahmed Yesevi ocağından gelen bir mutasavvıftır’. Mevlanaya Moğol diyen, mevlanaya dile getirilmeyecek iftiraları atan adam dahi bu çalışmayı makbul görmüştür. Bu adamı prof bilen, hoca bilen kimselerin bu çalışmayı reddetmelerine ne denir bilmiyorum.

Bir diğer mesele:

Prof. Esad coşanın çalışmasını reddeden yani Hacı bektaşın Ehlisünnet olduğunu reddeden Dr. İbrahim Kaygusuz hacı bektaşı veli makalatı üzerine yaptığı çalışmayı da inceleyelim.

Kaygusuz, yayınladığı çalışmada makalatın 14. ve 16. yüzyıla ait iki elyazmasını temel almış ve karşılaştırmıştır. Bu çalışmada makalatın Arapça yazma nüshasından Türkçeye çeviren Prof. Ali güzelyüz’ün çalışması ile Dr. Vural Genç’in hazırladığı makalat tercümesi üzerine çeşitli eleştiriler getirmiştir. Bu iki metinde önemli noktaları aktaracağız.

Prof. Ali güzelyüz’ün makalat tercümesinde ibadet eden abidlerden bahsinde denir ki ‘İbadette bulunanların, yani abidlerin ibadetlerine devam etmeleri, namaz kılmaları, oruç tutmaları, zekât vermeleri, güçleri yeterse Hac’a gitmeleri, cihat etmeleri, cenabete karşı gusül…’ diye devam eder. Üçüncü bölük ariflerdir başlığı altında ise ‘Abdest almak için su zorunludur. Namaz kılmak için abdest zorunludur.’

Dr. Vural Genç’in hazırladığı makalatın başında ‘âbidlerin tâatleri namaz kılmaktur oruç tutmaktur zekât vermektür hacca varmaktur ve gaza etmektür, ve nefîr-i âm olucak kaçmamaktur ve hem cenabetten gusl eylemektür’ şeklinde yazar.

Prof. Ali güzelyüz’ün çalışmasında Şeriat makamları bölümünde, alevilerin bazılarının inkar ettiği İman şartları şöyle sayılır. “Allah’a, meleklerine, kitaplarına, elçilerine, ahiret gününe, kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmaktır”. Bunun devamında ‘Amel, imandan başka bir şeydir’ diyerek. Ehlisünnetin itikadında olduğu gibi ‘amel, imandan bir cüz değildir’ diyor.

Dr. Vural Genç’in hazırladığı makalatta ‘Kavlehu Teâlâ en tuminu billahi ve’l melaiketihi ve kütübihi ve rusulihi ve el-yevmu’l-ahir’ bu yukarıda sayılanların Arapçasıdır.

Prof. Ali güzelyüz’ün çalışmasında marifet bölümünde ‘Muhammed Mustafa, (A.S.) başparmağa benzer; Ebubekir, işaret parmağına benzer; Ömer, orta parmağa benzer; Osman, yüzük parmağına benzer; Ali, serçe parmağına benzer’ denilmektedir. Ehlisünnetin kabul ettiği sıraya göre halifeler sayılmıştır. Bunun devamında alevilerin sevmediği hazreti Aişeye ‘anamız’ denmiştir.  

Dr. Vural Genç’in hazırladığı makalatta; ‘Muhammed başbarmağa benzer, Ebubekir şehadet barmağa benzer. Ömer orta barmağa benzer. Osman yanındaki barmağa benzer. Hazreti Ali kici barmağa benzer’ şeklinde kayıt vardır. İbrahim Kaygusuz burada şu eleştiriyi getirmektedir. ‘Diyanet Vakfı Yayını Makâlâtında ve Sefer Aytekin Yayını Makâlâtında, Muhammed ile birlikte dört halifeyi bir elin beş parmağına benzeten cümleleler yoktur.’ Evet hakikaten de yok ama bahsi geçen makalatlara baktık ve gördük ki Orada da namaz-zekat-oruç ve saydığımız diğer hususiyetler geçmektedir. Bundan başka 1714-1715 senesinde istinsah edilmiş bir başka makalatta ‘halifelerin ehlisünnetin kabul ettiği sıraya göre sayıldığını görüyoruz’. Aynı nüshada yine namaz-oruç-zekat-hacdan bahsedilmiştir. Kaygusuz tüm bunlar için diyor ki ‘bunlar hacı bektaşın sünni olduğunu göstermez. Hacı bektaşı veli batınidir.’ Kaygusuz konuşmalarının devamında ‘Prof. Ali güzelyüz tarafından yayına hazırlanan çalışma için sünni bir kimse tarafından yazılmıştır’ diyor. Biz de diyoruz ki makalatın bütün nüshaları sünniler tarafından mı yazılmıştır? Hepsi incelense görülecektir ki namaz-zekat-oruç ve saydığımız diğer hususiyetler vardır. Bugünkü aleviler de de bunlar yoktur. Kaygusuz hem makalatın sünni ürünü olduğunu söylüyor. Hem de makalatta geçen namaz-zekat-oruç ve saydığımız diğer hususiyetlerin Sünniliği göstermediğini söylüyor. bu ne demek oluyor yani?

Bir diğer husus Kaygusuz, makalat hakkında konuşuyor ama 1409 tarihli Hatiboğlu Muhammed nüshasına ait bir yorum yapmıyor. Bu nüsha Esad Coşan hocayı araştırmaya sevk eden nüshadır. Kendisi bu hususta en çok mesai harcayan insandır. 6 sene bu meseleye kafa yormuştur. Server yayınlarından çıkan makalat-ı hacı bektaşı veli isimli eseri ile hacı bektaşı veli ve Bektaşilik inceleme edisyon kritikli eseri okunursa verilen emek daha iyi görülecektir. Kaygusuz, Esad Coşan’ın çalışmalarını da görmezden gelmiştir. Bu da kaygusuzun hanesine eksi olarak yazılmıştır.

Hacı bektaşın nasıl bir şahsiyet olduğunu Kısaca anlatmak gerekirse, Hacı bektaşı veli halifelerin hepsine hürmet eden, şeriatın emrilerine bağlı, namazlı niyazlı bir kimseydi, şii yahut alevi olduğunu gösteren bir şey de yoktur. Yapılan bunca çalışmaya rağmen hacı Bektaş üzerinden efsanevi masallar anlatılmaya devam ediliyor. Hacı bekteşa nispet dilen eserlerin tümüne bakılsa bugünkü Aleviliği ve Şiiliği çağrıştıran bir bilgiye rastlanılmayacaktır. Eserleri 4 kapı 40 makamın izahı niteliğindedir. Yani bu eserlerde tasavvufun temel prensipleri anlatılır. Ahmed yesevinin ehlisünnet üzere olması, hacı bektaşın da yesevilikten gelmesi, kendisinin ehlisünnet olduğunu gösteren bir diğer delildir. Üstelik Yesevinin hikmetleri ile Hacı bektaşın makalatı arasındaki benzerlik inkar edilemez bir gerçektir.

Son söz

Bütün bunlara rağmen hacı bektaşa nispet edilen makalatların ona ait olmadığını söylüyorsanız, ona çeşitli ithamlarda da bulunamazsınız. Bizim sünni dememizi kabul etmiyorsanız, siz de hacı bektaşa alevi, batıni, şaman, şii demeyeceksiniz.

 

(KAYNAK GÖSTERİLMEK ŞARTI İLE İKTİBAS EDİLEBİLİR)

Yorumlar

Popüler Yayınlar