soru: islamiyet niye doğru olsun? 2


BÖLÜM II

Neden islam hak din

Bu yazı geçen günlerde yayınladığımız ‘Binlerce inanç arasından neden İslamiyet hak din olsun?’ başlıklı yazının II. bölümüdür.

Evvela şunları bilmeliyiz. İslam dininde zorlama yoktur. İsteyen dilediğini seçebilir. Hakikat ortaya konur ve tercih insana bırakılır. Geçen yazımızda Teist bir kimsenin niye ‘Hıristiyanlığı, Yahudiliği, deizmi’ seçemeyeceğine dair kısa izahatlar yapmıştık. bu yazıda ise ileride yazacağımız meselenin iyi anlaşılmasına zemin oluşturacak bir takım meselelere değineceğiz. 

İslam dini, hazreti Musa (a.s) ve hazreti İsa’yı (a.s) peygamber olarak kabul eder. Bugün ki Yahudi kaynaklarında hazreti İlyastan sonra bir peygamber gelmeyecektir, şeklinde net bir ifade olamamasına rağmen, Yahudiler son peygamberi inkar ederler. Halbuki hazreti Muhammed’e (s.a.v) tevratta işaret edildiğine dair bilgileri tevrat araştırmacıları ortaya koymuşlardır. 

Hıristiyanlığa gelecek olur isek, Hıristiyanlar da son peygamberi inkar ederler. Fakat, ilk incil araştırmacıları, Yuhanna incilindeki periklutos’un ahmed ve muhammed’e tekabül ettiğini ortaya koymuşlardır. Kur’an-ı kerimde ise hazreti isa’nın kendinden sonra ‘ahmed’i müjdelediği bildirilmektedir. Bugün Hristiyanlar çeşitli itirazlar ile bunun aksini iddia ederlerse de bir çıkmaz içindedirler. Öte yandan hıristiyanlıkta teslisin uzantısı olarak asli günah gibi aklın alamayacağı birçok mesele vardır. Ayrıca orta çağda Hıristiyan din adamlarının bilime karşı olumsuz tavrı ortadadır. Hırisiyanlık ile bilim kelimeleri yan yana dahi getirilemeyecek kadar birbirinden uzaktır.

Bir önemli hususu da hatırlatmak ihtiyacı görüyorum. Geçmişte İslam’a saldıranlar hep kılıçla saldırmışlardır. Zamanımızda ise İslam’a saldıranlar, eleştiri ile değil. İslam’ı ve Müslümanı aşağılamak derdindedirler. İslam’ı eleştirenler ise aşağıda zikredeceğimiz hususları görmezden gelip, kendi anlayışları ile İslam’ı eleştirmektedirler.

BÖLÜM III

Din-Akıl-Bilim

İslam, aklı delil olarak görür, aklı asla dışlamaz. Fakat alimler aklını kullanırken Kur’an ve sünnetin dışına çıkmamıştır. Aklın tek kaynak olmadığını da söylemişlerdir.  Aklı sonuna kadar kullanmışlar. Fakat aklın alamadığı yerde de teslim olmuşlardır. Yani Müslümanlığın gereğini yerine getirmişlerdir.

Bugün İslam’ın hak din olduğunu ispat için konuşanlar ve İslam’ı eleştirenler türlü hezeyanlar içindedirler. Biz diyoruz ki bu din peygambere geldi ve bu dini en iyi şekilde peygamber bize anlatmıştır. Bu anlatılanlar ise Peygamberin yolunda olan kimseler tarafından günümüze kadar taşınmıştır.

İslam’ın bilime bakışını değerlendirirken 20-21. asırda doğmuş, 15 asırlık birikimin üstüne set çeken, İslam’ı kendi heva ve hevesine göre tefsir eden zihniyetlerin anlayışı ile değil, İslam’ın kendisi olan, özü olan ehlisünnet itikadı çerçevesinde değerlendirmek gerekir.

Bir kimse, bir ayeti mealinden okuyup ‘falan Müslüman böyle diyor yahut ben böyle anladım, işte sizin dininiz de bu’ diyerek bize itiraz edemez. Ona deriz ki, “falan Müslümanın yahut senin şahsi yorumun niye bizi ilgilendirsin? Bir Müslüman ‘senin ayetten anladığın mana’ ile niye ayete baksın? Sen dinde otorite misin?” 15 asırdır müslümanlar nasıl inandıysa bizde böyle inanırız. Bir kimsenin ayetler yahut hadisler üzerine yaptığı şahsi yorumlar biz müslümanları ilgilendirmez. Müslümanları, Peygamberin öğrettiği metod üzere ayetleri ve hadiseleri anlayan kimseler bağlar.   

 

Akıl ile nakil (ayet ve hadis) çatışırsa ne olur?

1-Akli delil kesin, nakli delil zanni ise ‘akli delili esas alırız’. Nakli delil ise te’vil edilir. Eğer te’vil mümkün değilse, tevakkuf edilir. Yani denir ki ‘yarabbi sen falan bilgiyi bana bildirene kadar, bu konuda bir şey söyleyemem’.

2-Akli delil zanni, nakli delil kesin ise ‘nakli delili esas alırız’

3-Akli delil ve nakli delil kesin ise, böyle bir ihtimal olmadığı gibi, her ikisi de kesin ise zaten çatışmazlar.

4-Akli delil ve nakli delil zanni ise, Müslüman adam nakli seçer.

Bilim ve din

Bilim ile dinin her meselesi uyuşacak diye bir kaide yoktur. Üstelik biz müslümanlar Fenni ilimlerde Bilim adamlarına tabiyiz. Bilim adamları dünya düzdür diyorsa ‘evet düzdür’ diyoruz. Ve Kur’an da bilimle çelişmez diyoruz. Çelişir gibi görünen ayetler varsa da bunlar te’vil edilir. Siz bizim yaptığımız te’vili kabul etmezsiniz. Etmeyin ne zararı var? Siz nasıl ki ‘ayete kendi aklınız ile mana verip, ‘işte falan ayet bilim ile çelişiyor’ diyorsanız. Bizde ‘sizin çelişki dediğiniz meseleye’ dinin verdiği ölçülerle bakıyoruz.

Kur’an-ı Kerimdeki bir ayet ile %100 doğru olduğu tecrübe edilen, akılla ispatlanan bir mesele çelişiyorsa, ayeti te’vil ederiz. Şunu da söylemek lazım. “Kur’an’da pozitif bilimlere delil olarak ayet de aramıyoruz.” Kim böyle yapıyorsa da bu İslamın=ehlisünnetin suçu değildir.

Bir diğer husus ise Bilimin gelişmeler göstermesidir. 100 sene önce ortaya konan bilimsel çalışma, bilimin gelişmesiyle reddedilebiliyor ise bu noktada deriz ki ‘kur’andaki bir ayet, bugünün bilimine ters düşüyorsa, 100 sene sonra ters düşmeyeceği ne malum?’ bilim geliştikçe, Kur’an’da bilime tersmiş gibi görünen ayetler daha iyi anlaşılabilir.

Son olarak diyebiliriz ki, ayetler ve hadisler insanları bileme teşvik etmiştir. Bilimin ortaya koyduğu meseleler ile en çok paralellik gösteren kutsal kitap, Kur’an-ı Kerimdir. Bilim demek Kur’an’ı sorgulayıp onda hatalar bulmak değildir. Dini inkar etmeden, uzaya çıkılsa, jetler yapılsa, uzayda piknik yapılsa, bu dine aykırı değildir. İslam bilime karşıdır diyenlere, bu saçmalığı savunanlara, Fuad sezgin rahmetlinin çalışmalarını gösteririz. Batılı bilim adamlarının da ‘islamın bilime karşı olmadığı’ yönündeki sözleri, İslam ve Bilimi birbirinden uzak görenlere ibretlik bir cevap niteliğindedir.    


BÖLÜM IV

Kur’an-ı Kerim

Müslümanlar olarak kur’an’ın vahiy olduğunu ve korunduğunu(lafzen-manen) kabul eder, iman ederiz. Kur’an, insanlar tarafından nesilden nesile ezberlenerek korunmuştur. Yani Kur’an çok sayıda kalabalık bir topluluk tarafından aktarıla aktarıla günümüze kadar gelmiştir.

Kur’an’ın ilahi kelam olduğu ve insan üstü bir kitap olduğuna dair birtakım deliller vardır. Kur’an’ın ilahi kelam olduğunun ispatı noktasında zikredilecek ilk mesele kur’anın insanları aciz bırakan belagatıdır. Yani insanlar kur’anın bir benzerini bırakın bir suresinin benzerini yapamazlar. Fakat fesahat ve belagatten herkes anlamayacağı için bu basamağı önemli olmasına rağmen es geçiyoruz.

Kur’an’ın ilahi kelam olduğunu ispat için Tarihi verilere başvurabiliriz. Ayetlere baktığımızda Kur’an’ın gelecekten haber verdiğini görüyoruz. Kur’an’da gelecekten haber verilmesine dair en bariz örnek, sasani ile bizans arasındaki savaştır. 610 senesinde Sasaniler, bizansı işgale başlamıştır, bunlar 5 sene içinde İstanbul’a kadar ulaşmışlardır. Bizans kapana kısılmış, bitmek üzereyken. Rum suresinin ayetleri nazil olmuştur. Ve tükenmiş haldeki bizansın galip geleceği ayetlerde bildirilmiştir. Nitekim çok kısa bir süre sonra, bizans impartorluğu, sasani devletini yenmiştir. Yani Allah’ın vaadi gerçekleşmiştir. Bu mucize karşında bir kısım müşrikler dahi Müslüman olmuşlardır.  Kur’an, Allahın kelamı değilse, bir insan bizans yok olma tehlikesi ile karşı karşıyayken nasıl olurda, ayet uydurup “bizans galip gelecek” diyebilir. Öyle ki bizans galip gelmeseydi. Kur’an’ı kerim yalan olmuş olacaktı.

Bir diğer örnek ise mekkenin fethi ile alakalıdır. Kur’anı kerimde mekke’nin fethedileceği bildirilir. Bu ayetin geldiği sıralarda peygamber medinedeydi ve müşrikler daha güçlüydüler. Buna rağmen Mekke fethedilmiştir. Geleceğe dair verilen haberlerin misalleri daha da çoğaltılabilir. Ve bu veriler tarihi kaynaklarca da sabittir. Bunlardan başka Kuran’da kullanılan kelimelerde simetrik bir düzenden de bahsedilir. Bu ve en önemli mevzuumuz olan ‘bilimin ancak günümüz de ortaya koyabileceği birtakım meseleleri Kur’an’ın 15 asır önceden haber vermiş olması’ meselesini bir dahaki yazımızda açıklamaya çalışacağız.   

Yorumlar

Popüler Yayınlar