Çiçekler


ÇİÇEKLER

BÖLÜM I

Güzel nazlı şirin çiçek
Sana meftun, insan, böcek

Osmanlı’da 16. asırdan itibaren başlayan çiçekçilik serüveni, 20. asra kadar devam etmiştir. Türkler kadimden beri çiçeğe düşkün bir millettir. Bunu ecnebi seyyahlar dahi her fırsatta dile getirmişlerdir. Çiçekler eski Türklerde olduğu gibi Osmanlılarda da müstesna bir yere sahipti. Osmanlı insanı çiçekleri, çocuk severcesine severdi…çiçek yetiştirmek bir sanattı. Küçük munis ve mütebessim çiçekler vazoları süsler, insanlar bunlara bakarak gözlerini, gönüllerini dinlendirirlerdi. Çiçekler üzerine şiirler yazılır, çiçek isimleri kızlara verilirdi. Mihraplar, çeşmeler, mezar taşları çiçek motifleriyle süslenirdi. Sebillerde çiçekli vazolardan oluşan tepelikler, Osmanlının bir imzası gibiydi. Havuzların etrafı, bahçeler, uygun görülen her yer hep çiçekler ile donatılırdı.

Zamanla Anadolu’da bir çiçek kültürü gelişmiş, 1550 senelerinden sonra çiçekçilik bir sektör halini almıştı. Saray için çiçek ithal edilir, zaman zaman çiçek yetiştirilmesi için fermanlar dahi çıkarıldı. Ocaklarda görevli olan bostancılar ekim dikim işlerini yapar, aynı zamanda nadide çiçekler yetiştirirlerdi. Bayram ve Cuma namazı çıkışlarında padişahlara çiçek sunmakta adettendi. 18. asra gelinceye kadar sümbül, zerrin, gül, menekşe vs çiçekler pek rağbet görmüştür. 18. asır ise lalelerin saltanatıdır. Lale, güzide bir çiçekti itina ile yetiştirilirdi, rengine göre de isim alırdı. lale yetiştirmek, isim vermek tatlı ve heyecanlı bir meşgale idi. Üretilen lalelerin çok büyük paralara satıldığı da olmuştur.

Osmanlı lale devrinden itibaren çiçekli eğlenceler de sahne olur. Çiçekler adeta eğlencenin dekoru olmuştur. Çiçek bahçeleri bilhassa Beşiktaş, Üsküdar, Topkapı dışındaki geniş alanlar ve Kasımpaşa’da bulunurdu.

Hem fakir hem zengin herkes balkonlarını, evlerini çiçekler ile tezyin ederdi. Çiçekler kıyafetlere, mezar taşlarına, minyatürlere de resmedilirdi. Sadece kadın elbiseleri değil, erkek elbiselerinde dahi çiçek motifleri kullanılırdı. Bu motiflerle de yetinilmezdi, II. Hamid devrine kadar erkekler yakalarında çiçek iliştirir öyle gezerlerdi. Daha önceki devirlerde ise çiçekler başa iliştirilirdi. Bir asır öncesine kadarda Anadolu’da bu süslenme tarzı devam ediyordu. İnsanlar birbirine çiçek gönderirdi ki bu bir gönül alma vesilesiydi. Çocuklar mektebe çiçekle gider, hocalarına çiçek hediye ederlerdi. Hasta yatanlara çiçek götürülür gönülleri hoş edilirdi.

Çiçeklerle ilmiye sınıfı, devlet kademelerindeki zatlar, müzisyenler ve sair meslekten kimseler hatta padişahlar dahi ilgilenmişlerdir. Fatih’in yaptırdığı saray bahçelerinde çiçekler önemli yer işgal etmekteydi. I. Mahmud da çiçekler ile ilgilenen padişahlarımızdandı.

Ferahlık verici çiçeklerin suyu da elde edilir çeşitli yerlerde kullanılırdı. Berber dükkanında müşteri bahşiş verecek olsa çiçek suyu ikram etmek bir kanun gibiydi. Evler de Çiçek suları bulunur baygınlık geçirenlere koklatılır, içiltilirdi. Çiçekler aynı zamanda birer ilaç gibiydi. Bu meyanda eserler dahi yazılmıştır. Buna mukabil Çiçekçiliğin berbad bir heves olduğunu söyleyenlerde olmuştur.

Çiçeğin kitaplar için yeri de ayrıdır. 17. asır sonlarında Osmanlı ciltçiliğinde çiçekler süs olarak kullanılmıştır. Bu tekniğe de “şükufe” ismi verilmiştir. Çiçekçi esnafına da ‘şükufeciyan’ denmiştir. Bunlarda başı boş olmayıp denetim altındaydılar. Osmanlıda çiçek dükkanları da fazla değildi. Çiçek satıcılığı ise tulumbacılar elindeydi. 19. asıra doğru çiçekçilik zayıflamıştır. 20. Asırda tekrar yükselişe geçmiş gibi olduysa da çiçekler eski şöhretini yakalayamadı.

Kütüphanelerde çiçekçiliğe dair pek kıymetli eserlerde vardır. Tabib Mehmet aşki’nin ‘lale isimleri’ kitabı meşhurdur. Bu kıymetli eserde 1350 lale ismi alfabetik sırayla yazılmıştır. Tabi bu laleyi elde eden çiçek meraklısının ismi de yazılmıştır. Bu çiçek meraklılarından birisi de Tabak Ata’dır. Merhum 401 lale çeşidi elde etmiştir. Bir diğer kıymetli eser Ahmed kamil’in “lale risalesi’dir”. Bu eserde 558 lale meraklısının ismi zikredilir. Şükufe-i musavvere isimli eserde gayet kıymetlidir. Çiçeklerle ilgili eserler bunlardan da ibaret değildir.

Bugün çiçekçilik ölü bir haldedir denebilir. Çiçekçi dükkanları varsa da bunlar pek yoksuldur. Evvelden çiçek pazarları da kurulurdu. Çiçek sergilerinin kurulması da istanbula özgü bir gelenek halini almıştı. Yakın zamana kadar büyük adada çiçek festivalleri düzenlenirdi. Çiçek mezatları yapılırdı.  Çiçekçiliği bugün ihya etmelidir. Fuzuli görülecektir ama en nihayetinde bu kadim bir geleneğimizdir.

BÖLÜM II

Lisanül ezhar / Çiçeklerin dili

Telefonun sosyal medyanın olmadığı zamanlarda aşıklar duygularını çeşitli şekillerde ifade edip dile getirirlerdi. Çiçeklerde duyguları ifade etmede bir metottu. Her çiçek ayrı bir mana içerirdi.

Sümbül çiçeği umudun sembolüydü. Bu sebeple genç aşık kızlar sümbül takarlardı. Karanfil çiçeğini ise daha ziyade gelinler takardı. Erkekler ise daha ziyade erik çiçeğini kullanırlardı. Sarı karanfil üzüntüyü ifade ederdi.  Nergis çiçeği takıldığı zaman “takanın ümidiz bir aşka düştüğü” herkesçe bilinirdi. Eşi gurbete giden kadın ise yaban gülü takardı. Eşi ile arası açılanca başına biber baharı çiçeğini takardı.

Bundan 150 sene evvel yazılan lisanül ezhar isimli kitapta hangi çiçeğin hangi duyguyu ifade ettiği açıklanmaktadır. Buna göre sevgiliye karanfil yollansa “aşkın beni yedi, olalım seninle bir” gibi manalar ifade edilir. Sevgiliye nergis gönderilse “oturalım diz-be-diz, yani diz dize oturalım, yüz yüze konuşalım” denmiş olunurdu.

Kitaptaki bütün çiçeklerden bahsetmek yazıyı uzatacağından birkaç tane daha nakletmekle yetineceğim.

Fesleğen : ben coştum sende coş
Leylak : ne gezersin aylak aylak
Zeren : canın kimi isterse onunla eğlen
Karanfil : kadrimi bil
Fulya : sensiz dar olmuş başıma dünya


(kaynak göstermek şartıyla iktibas edililebilir)

Yorumlar

  1. Muhteşem👏 Zevkle okudum👏 Kaleminiz hiç susmasın🙏🏻

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar